Unutmamalıyız ki,
Mutluluk sıkıntılar gerektirir 


Atatürk mutlu bir yaşam hedeflemiş olsaydı eğer, 
Atatürk olabilir miydi?

Yakın tarihimizde, 
Bizatihi tanıdığım ve şahit olduğum;
Merhum Demirel,
Merhum Türkeş,
Merhum Erbakan,
Merhum Ecevit,
Merhum Özal
Ve 
Sn. Erdoğan da olmak üzere,
Hepsinin acı bir hayatları
Ve 
Çok sıkıntılı bir yaşam serüvenleri vardı.
Hepsi cezaevlerine girdiler,
Gardiyanlardan tokat yediler
Ve 
Jandarma dipçikleriyle itildiler.
Arkalarından vuruldular,
Sırtlarını döndüklerinde de muhakkak ki, en yakınları tarafından hançerlendiler..

Ancak çok acı 
Ve 
Sıkıntılar sonucunda  bir yerlere gelebildiler..

Mutluluk insanın nasıl gelişeceğini bildiği veya bilmediği bir hayatı, “kendiliğinden” yani tesadüfen olan şeylerden uzak durarak yaşana bilir mi?  
Ya da bir şeylerin aniden değişmesi ihtimaline çıkan her türlü kapıyı daha hayatın en başından sıkı sıkıya kapatmak mümkün olabilir mi?

Mesela Atatürk’ün mutlu olup olmadığı hiç aklımıza geldi mi?  
Ya da Atatürk hayata, “mutlu olmak” için başlamış olsaydı Atatürk olabilir miydi?

Öyle bir hayat yaşıyoruz ki hem mutlu olmaya hem de şu üç günlük Dünya'nın sonunda sonsuza dek hatırlanacak bir iz bırakmaya kendimizi  zorluyoruz. 
Hem “biri” olmamız hem de “mutlu biri” olmamız bu Dünya'da mümkün olabilir mi? 
Mutluluk sıkıntıları gerektirir 
Ve 
O sıkıntıları da aşmakla yaşanılabilir. 
Yazık bize deģil mi?
Mutlu olmak için ne acılar çekmeye hazırlarız kendimizi..

Macar asıllı ABD’li psikolog Mihaly Csikszentmihalyi; 
İnsanın en mutlu olduğu anları “akışın içinde” olduğu anlar olarak tarif ediyor. 
Gerçekten iyi yaptığımız zorlu bir görevi, 
En iyi performanslarımızdan birini ortaya koyarak yerine getirdiğimizde “akıştayızdır..”

Bir Formula 1 pilotunun mükemmel bir yol tutuşuyla, 
Bir tenisçinin raketiyle topa hükmetmeye başlamasıyla, Mustafa Kemal’in bir halkın kaderini değiştirmekte olduğunu hissettiği anla gelir o “akış” hissi
Ve 
O akışa ulaşmanın öncesi acı, keder ve gözyaşıyla doludur..

Tüm çekilen acılar o anın hazzına yöneliktir. Pişmanlıklar, kızgınlıklar, aldatılışlar eşlik eder o yolculuğa 
Ve 
Üstelik asla başaramamak, yarı yolda kalmak da ihtimaller arasından sıkça başını çıkarır yolculuk boyunca..

Küsmeye, 
Pes etmeye, 
Bırakıp gitmeye en yakın anların sıklığı, 
Akışı güçlendirir.  
Tabii ki pes etmedikçe..

Yani iki türlü mutluluk tarif ediyor bu konuya kafa patlatanlar;  
Ya birisi olmak için verilen mücadelenin kazanılması halinde gelen mutluluk..
 
Ya da döngüye teslim olmanın, 
Döngünün kendisinden zevk almanın, 
Saçmalığın farkındalığının getireceği mutluluk..

Bir başarı öyküleri yağıyor üzerimize sosyal medyadan, bir de huzurla bezenmiş küçük mutlulukların abartılı temsilleri..

Bildiğiniz aldatılıyoruz yani. Ruhsal dengemizi bir sosyal medya illüzyonuna kurban ediyoruz.
Bunun için sanırım kim olduğunu ve hayattan ne istediğini sıklıkla kendine sormalı insan. 
Böyle soruları arkadaşımıza, eşimize dostumuza sık sık soruyoruz da kendimizle yüzleşmeyi unutuyoruz. Yahut unutmuyor, buna cesaret edemiyoruz.
Yine konunun uzmanları insanın mutlu bir hayat sürmesi için tıpkı yürümeyi ve konuşmayı yeni öğrenmiş bir çocuk gibi kendisiyle konuşması gerektiğini söylüyorlar..  

McMaster Üniversitesi’nden Hasan Merali mutlu bir yaşam için küçük bir çocuktan alınacak çok fazla ders olduğunu söylüyor. Kendinle konuşmak da bunlardan biriymiş..

Küçük yaştaki çocuklar yetişkinlerden altı kaz fazla gülüyor, 
Bir saatte ortalama 107 soru soruyor, 
Düzenli uyuyor ve kendileriyle üstelik de yüksek sesle konuşmaktan hiç ama hiç imtina etmiyor..

Başa dönelim: Vasiyet’in bir yerinde “İnsan…” diyor Jean-Michel, “İz bırakır. 
Bu temel bir ihtiyaçtır.” 
“Bu Dünya birden fazla Dünya'yı barındırıyor.  Bazıları bağlantılı, 
Bazıları değil..” 

Yaşamda iz bırakmak, yaşadığımız hayatla bağlantılı Dünya'larla ilişki kurmak için ülkeleri kurtarmaya gerek yok. 
Bir ağaç dikerek de öldükten sonra yüzyıllara kök salmak mümkündür.  
İyi bir insan yaratmakla,  
Güzel birkaç şiirle,  
Veya benzeri yazılar yazmaya çalışmakla
Yahut çok ama çok sıkıcı görünen bir mutluluk haliyle..

Unutmayalım ki, 
Mutluluk biraz sıkıcıdır.  
Size bol sıkıntılar..

İyisiyle kötüsüyle beni ben yapan, 
Mücadelemdeki her acıya teşekkürler.  
Canımın yanmasının  
Ve 
Acı ile eza çekmemin hepsi, 
O anın içinde yorucuydu..
 
Şimdi o olanlardan aldığım derslerle devam edebiliyorum bu köhne hayatıma.  
Keşke demektense, 
Karşılaştığım herkese, 
Acı verse dahi 'iyiyim' diyorum..
 
Sanırsam bu kepaze acılardan kurtulmak, 
Biraz da bu olsa gerek
Sıkıntıların aşılması dileğiyle